Öze Dönüş: Sürdürülebilir Tarım

Evrendeki en basit bilgi, bugün en kritik meselelerden birinin özünü oluşturuyor: Su hayattır. Bugün ülkemizde su kullanımının çok küçük bir kısmı, yalnızca %11’i evsel tüketimde kullanılıyor, %70’ten fazla kısmı tarımsal sulamada kullanılıyor, kalan kısım ise sanayii üretiminde. Başta temel tüketim gıdaları olmak üzere her şey bu tarımsal sulama kapasitemizi kullanarak üretiliyor. Gezegenimizdeki suyla doğru kurulmuş bir ilişki, geri kalan tüm sorunları çözmekte kilit rol oynuyor. 

Artık meselenin sadece içilebilir ve temiz suya ulaşmak olmadığı da aşikâr. İçilebilir su kaynaklarının dünyamızda hızla azaldığı, gerek Birleşmiş Milletler gerek UNESCO tarafından belirli periyotlarla raporlar aracılığıyla açıklandığı gibi ülkemiz de payına düşeni alıyor. Bu bilgileri akılda tutmak, bağlı olarak küçük ya da büyük fark etmeksizin tarım alanlarındaki kullanımımızın yeniden ve şüphesiz sürdürülebilir tarım uygulamalarıyla birlikte düşünülmesini gerektiriyor. 

Burada kısaca hatırlatmakta fayda var, gıda fiyatlarının da dahil olduğu bağlı birçok değişken nedeniyle hızla yükseldiği gibi bunun en başındaki nedenlerden birisi yine sulama maliyetlerinin artmasıyla da ilgili. Mevcut rakamların belirli oranlarda değişmesi beklense de olası gelecekte bunun üzerine çokça kafa yormamız gerekecek. Bu durumun yalnızca yanlış yöntemlerle yapılan sulama ya da su israfıyla açıklanamayacağını tahmin etmişsinizdir. 

Artık tabiat bizi, birkaç metrekarelik veyahut birkaç dönümlük fark etmeksizin, kendinize ait bir alanda yapılan ekim dikim işlemleri üzerine düşünmeye hem kişisel hayatımız hem de içinde yaşadığımız çevreyi, yakın ya da uzak komşularımızı birlikte hareket etmeye, nazik bir davetle çağırıyor desek yeridir. Değil bir elma ağacını, tek bir çiçek fidanını dahi bahçelere parklara sığdıramayan, göğsünde büyütemeyen, çoklu değişkenler nedeniyle sorunun boyutu kendi sınırlarını aşmış büyük merkezlerden daha lokal, nispeten daha küçük yerleşim yerlerine son yıllar içinde yaşanan ciddi göçlerde ve yer değiştirmelerde mevsimlerin etkisi de epey fazla artık. Yılın farklı dönemlerinde başka yerlerde yaşamak, yaşadığımız uzun sürmüş bir pandeminin göz ardı edilemez etkileriyle “hafta sonu kaçamağı” fikrinden uzaklaşıp daha da yerelleşmeye alışmayı, yeni bir dönemin koşa koşa bize doğru geldiği haberlerini takiben artık daha ciddi bir seçenek olarak görülüyor. Tüm bunlar çok uzakta değil, önümüzdeki kısa birkaç yıl içinde daha görünür ve daha fazla tartışılır hale gelecek – yoksa geldik mi, orada mıyız? Öyleyse, burada dünyanın en meşhur sorusunu soralım, şimdi ne yapmalı? 

Su, tüm bu gelişmelerin tam merkezinde. Su yoksa, hayat yok. Ama durun, endişelenmeyin, insanlığın büyük krizleri olduğu gibi büyük çözümleri de vardır, ki dünyamız da (ve hatta evrenimiz) bu büyük çözümler sayesinde bale adımlarını atmaya devam eder. Bugün yalnızca sulama tekniklerinin ve teknolojilerinin gelişimi bize bu geleceği yönlendirme imkânı sağlamıyor – bilakis, bu konuda kafa yoran, geleceği bir bütün olarak tahayyül eden, yaşam alanlarını tüm imkânlarıyla buna göre kurgulayıp dönüştüren, yalnızca kendini değil, birlikte yaşadığı istisnasız her canlıyı bu ekosistemin parçası olarak gören yerler, bu yerlerde hayat kurup yeniden filizlenen insanlar var. Aşırı ve hatalı su kullanımının önlendiği, gelişen teknolojiyle ve kültür ortamıyla yeniden ele alındığı yapılar, yaşam alanları, suyun yalnızca tüketiminin değil, bizzat kendisinin de bir ekosistem yarattığı yerleşkeler, köyler, kasabalar, bizi sürdürülebilir tarım uygulamalarının dünyanın sürüklendiği ters akışı değiştirmemize imkân sağlıyor. Unutmayalım, su hayat olmakla birlikte suyun bizzat kendisi bir yaşam formu.

Bu noktada yapılacak ilk şey, belki de tarihin kırılma noktalarından biri üzerine, tarımın nasıl başlayıp nasıl geliştiğine odaklanmak olabilir. Antik Mısır’dan bugüne, tropik iklimlerden buzullara, Akdeniz’e, oradan Ege denizine ve onların yeraltı sularına, suyun kullanımına, ekim yapmanın, dikmenin, biçmenin ve dolayısıyla hayatı inşa etmenin yollarını bulan insan evladı, şimdilerde en güçlü adımını, sürdürülebilir hayat politikalarının izinden giderek atıyor. Yani mesele sadece teknolojiyi takip eden, hatta bugünü aşan uygulamaların peşinden gitmek değil, daha ziyade varoluşumuzun öznesi haline gelmiş suyu ve dolayısıyla yaşam alanlarımızı doğayla, onun bileşenleri olan ağaçlar, hayvanlar ve tüm yaşam alemiyle birlikte var olan bir forma dönüştürmek. Aslında çok da karışık olmayan, çözümü basit bir denklem – ama çaba gerekiyor, geleceği bugünden öngörmek ise bunun en değerli parçası.

Kentin yükü ve ağır şartları bugün hem maddi hem manevi açıdan bu sınırları zorluyor. Kent içi tarım alanlarının handiyse her yerde daraldığı ve belki de üzülerek söylemek gerekir ki yok olduğu bir ortamdayız, türümüzün övünülecek yanlarından biri midir peki bu? Ülkemizin toplam nüfusu içindeki her beş kişiden birinin yaşadığı İstanbul’dan konuşalım hemen. Geçtiğimiz yıl su tüketiminde rekor kırmışken, önümüzdeki kısa on yıllar içinde kentin ve bağlı alanların hızla daha derin ve çok yönlü bir sorunu ele alacağını söylemek, hiç de zor değil. Ayrıca burada bahsedilen su tüketiminin çok küçük bir kısmının tarım alanlarıyla ilgili olduğunu, kalan kısmın evsel kullanıma ayrıldığını da belirtelim. Gelecek şimdi ve burada capcanlı karşımızdayken, iklimin her unsuru her gün kırmızı lamba yakarken, biz ilk adımı doğadan uzağa doğru değil, anayurdumuz doğanın kendisine doğru atmalıyız. Balkonlardaki saksılar artık bahçelere, bağlara, tarlalara, kendisi dar olsa dahi mevsimi geniş ekim alanlarına kavuşmalı, hatta kavuşuyor bile.

Sürdürülebilirliği merkezine almış hayatı, bir çocuğun emeklemesi ile yürümesi arasındaki kısa sürece benzetmek, eğlenceli olduğu kadar yerinde bir benzetme – ikisi arasında geçen süre, bir ağaçtan koparılan meyvenin ara ve başat aşamalarıyla eş görülebilir. Bir çiçek, bir tanecik meyve için ne ayazlara ne sıcaklara göğüs geriyor ağaçlar, ama ne de hızlı yeniyor elmalar, kirazlar. Yalnızca tek bir elma için 70 (YETMİŞ!) litre su gerektiğini geçerken hatırlatalım.

Sürdürülebilir üretim teknikleri kendi kendine oluşmuyor ama, suyu depolamak için havuzlar, depolar, belki biraz kablolar ve yüksek teknoloji gerekir elbette ama bu tek başına yeterli değil elbette. Bunu güçlü bir şekilde isteyen, arzulayan insanlar olarak hayatı alışkanlıklar üzerine değil yeninin getirdiği birikim üzerine kurmak daha önemlidir. 

Su konusunda en temel tavsiye, bugün uzmanlarca mümkün olduğunca az tüketilmesi ve yine mümkün olduğunca -hatta tam olarak- dönüştürülmesi gerektiği yönünde. Sanayi içinde bu türden uygulamalar ve sistemler son yıllarda görece artsa da su kullanımımızın büyük bir kısmının tarımsal alanlarda olduğunu daha önce söylemiştik. Bu yüzdendir ki, bahçe ve tarım alanlarının sulanmasında, doğal tarım ve permakültür, uzun süredir kullanılan yöntemler arasında. Aynı zamanda yaşam alanlarının bahçe ve peyzaj uygulamalarında, çevre düzenlemelerinde dikilen bitkilerin suya ihtiyaç duymayan ya da çok az ihtiyaç duyan bitkiler arasından seçilmesi, yine en başta yapılması gerekenlerden. Ekim dikim alanlarındaki bitkilerin çeşitliliğini de listenin ilk sıralarına yazabiliriz. Yalnızca gelecek için değil, bugünü de kapsayan bir dünya görüşünü benimsemek, kendimizi buna ikna etmek ise hepsinden önce, şimdi ve ilk yapılması gereken. Su, öyle ya da böyle yaşamımızı kutsamaya devam edecek ama ona verdiğimiz değer üzerine her gün yeniden düşünmek, ait olduğumuz familyanın bir şeyler yapmaya başlayacağı yeri bize tekrar hatırlatıyor. Öyle ki bu bir ütopya ya da gerçekleşme ihtimali düşük bir hayal değil, tüm dikkatimizi vermemiz gereken, yaşamın kendisiyle kurduğumuz ilişkiyi derinden belirleyen bir mesele. Ama umutvar olmalıyız, güzel bir gelecek hem sıcak hem de yakın.

Başka Köy’le Sürdürülebilir Tarım Hemen, Şimdi!

Başka Köy, Bodrum Milas’ta yılın 12 ayı sürdürülebilir tarım gerçekleştirmek için sizlere imkân sağlıyor. 507 bin metrekarelik tarım alanı ve 21 bin metrekarelik bir alana yayılmış tarım gıda işletme atölyelerinde ihtiyacınız olan her ürünü kendiniz yetiştirebilir ve doğanın mucizelerine tanıklık edebilirsiniz. Size ait sürdürülebilir tarım alanlarında ekim-dikim yapmanın yanında, isterseniz Başka Köy’ün meyve bahçelerinde de üretime katılabilirsiniz. 

Geleceğin doğa dostu dünyasını bugün deneyimleyin.

En güzelini ise sona saklamıştık, birkaç dizeyle bitirelim:

“Yasadır, ansıtalım, 

Tohum ekenlerin, fide dikenlerin

Kimse durduramaz yağmurunu

Güneşini kimse kesemez

Fesleğen ekiyorum, sardunya dikiyorum

Arsızmış, öyle diyor komşum, 

Artık siz istemeseniz de

Açar tohumunu, yayılır toprağınızda

Ne güzel, ne güzel, ne güzel tanrım

Fesleğen ekiyorum, sardunya dikiyorum

Bitiyorum arsızlığına çimenin çiçeğin”

Gülten Akın, “Sardunya”

Facebook
Twitter
LinkedIn

Lütfen formu doldurun.